Türküler söylenip halaylar çekiliyor.
Güneş batmak üzere.
Yaylaya hakim üç ayrı tepede PKK'nin gözcüleri ortaya çıkıyor.
Bu arada bir kamyonet dağa doğru tırmanıyor.
Kasasında altı silahlı gerillayla geri dönüyor.
Şenliğe katılanlar kol kola girerek bir koridor oluşturuyor.
Büyük bir tezahüratla insan koridorundan geçerek sahneye çıkar PKK'liler koşarak.
Tepelerdeki gerillalar gözcülük görevini sürdürürler.
PKK bayrakları ve Öcalan posterleriyle donatılmış sahneden halkı selamlarlar..
Bir gerilla sahnenin önünde toplananlara bir konuşma yapar. Barışın savaştan daha zor olduğunu, barış için ellerinden geleni yaptıklarını anlatır.
PKK'liler alanda yaklaşık 30 dakika kalırlar.
Sonra binerler geldikleri kamyonetle dağlara geri dönerler.
Bu sırada tepelerde bulunan gerillalar havaya ateş açarak yaylada toplananları selamlarlar.
Yayladakiler de aynı şekilde karşılık verir gerillalara.
Bu olay Haziran 2013'te Kozma Dağındaki Şenyayla Şenliklerinde yaşanır.
Dönemin BDP'li Muş ve Diyarbakır milletvekilleri de vardır katılımcılar arasında.
Bir yıl sonra da aynı görüntüler
Kara Cehennem Ormanları, Bingöl'ün Karlıova ilçesine 30 kilometre uzaklıktadır.
Adından da anlaşılacağı üzere, bölge çok sık bir ormana sahiptir.
Geçmiş yıllarda çok şiddetli çatışmalara tanık olmuştur buraları.
"Çatışmasızlık süreci"nin de getirdiği rahatlamayla ilk kez bir festival düzenlenir DBP Karlıova İlçe Örgütü tarafından.
Çatışmaların, patlayan silahların yerini bu kez Kara Cehennem Doğa ve Kültür Festivali'nde söylenen şarkılar, çekilen halaylar almıştır.
Elbette Öcalanlı, PKK'li sloganlar da, PKK ve KCK bayrakları da vardır.
Bu arada ortaya birden bire elleri silahlı gerillalar çıkar.
Önce platformun üzerine çıkıp festivale katılanları selamlarlar.
Sonra da halkla birlikte halay çekerler.
Bu arada görevliler, festivale katılan gazetecilerin, televizyoncuların görüntü almasına izin vermezler.
Bir süre sonra gerillalar ortaya çıktıkları gibi bir anda kaybolurlar.
Bu anlattığım görüntüler de bir yıl öncesine, daha doğrusu sekiz ay öncesine, 2014'ün Ağustos'una ilişkindir.
Elbette yaşananlar sadece bu iki olayla sınırlı değil.
Yayla şenliklerine PKK'lilerin gelip katılmaları özellikle son yıllarda bölgede yaygın olarak yaşanan gerçeklerden biridir.
O zaman soru şu:
Bugüne kadar sorun olmayan, askerlerin de çatışmasızlık sürecine uygun olarak görmezden geldiği böyle bir durum neden şimdi bir operasyon vesilesi sayıldı?
AKP iktidarı bırakmaya hazır değil
Aslında bu sorunun yanıtı çok net.
Birincisi, yaklaşan 7 Haziran seçimlerinde AKP'nin tek başına anayasayı değiştirecek bir çoğunluk elde edemeyeceği kesinleşti.
İkincisi, anayasa değişikliğini tek başına referanduma götürecek bir çoğunluğu elde etmesinin de çok zor olduğu görüldü.
Üçüncüsü de, HDP'nin seçim barajını aşması durumunda AKP'nin tek başına hükümet kuracak bir çoğunluğu elde edemeyeceği ciddi bir ihtimal olarak belirdi.
Bugüne kadar "barış süreci"nden nemalanan AKP, gelinen son noktada kendisine oy kaybettiren faktörlerden birinin de bu "müzakere süreci" olduğunu gördü.
Roboski'den Kobane'ye kadar uzanan çizgide, gerek büyük kentlerde, gerekse de bölgede AKP'ye oy veren bir bölüm Kürt seçmen HDP'ye yöneliyor.
Milliyetçi kökeni ağır basan AKP seçmeninin bir kısmı da bu seçimde MHP'yi terci edecek.
İşte bu süreçte bir yandan HDP'ye, diğer yandan MHP'ye seçmen kaptıran AKP bu olgunun ilk şüphelisi olarak belli ki "müzakere süreci"ni sorumlu tuttu.
Bu yüzden 9 Nisan'da yayınlanan "7 Haziran'a varabilirsek Türkiye seçime hazır!" başlıklı yazımda sormuştum:
"Biz sağ salim 7 Haziran seçimlerine varabilecek miyiz?
Diyelim ki vardık. O zaman bir soru daha geliyor akla:
AKP iktidarı bırakmaya hazır mı?"
Yaşanılan bu olaydan sonra, birkaç gün önceki sorularımızın yanıtını daha net verebiliriz:
Birincisi, 7 Haziran'a kadar önümüzde dikenli ve sarp bir yol var. Yeni provakasyonlar bizi bekliyor.
İkincisi de, AKP iktidarı bırakmaya hazır değil.
Birbiriyle çelişen açıklamalar
Gerek Tendürek Dağlarındaki çatışmaya giden süreç, gerekse de çatışma sonrası yaşananlar aslında "AKP devleti"nin nasıl da bir yapay gerginlik peşinde olduğunu gözler önüne seriyor.
Daha dağda karşılıklı kurşunlar sıkılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sakarya'daki mitinginde neredeyse naklen maç anlatan bir spiker edasıyla 25 kişilik PKK'li grubuyla çatışmaların sürdüğünü kürsüden köpürte köpürte anlatıyordu.
Olayla ilgili Ağrı Valisi'nin açıklaması da insanı güldürecek nitelikteydi. Tam anlamıyla zekamıza hakaret ediyordu.
HDP ağaç dikme şenliği yapacakmış, oraya gelen PKK'li gerillalar halkı HDP'ye oy vermeleri için tehdit edecekmiş. Operasyon bu yüzden yapılmış.
Zaten etkinliği düzenleyen HDP'li belediye. Katılacak olanlar da HDP'li. Yani Vali'nin açıklamasına göre "HDP'ye oy verin" diye PKK'nin HDP'lilere baskı yapması önlenmiş operasyonla.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Kadıköy mitinginde, araziye terkedilen yaralı askerlerin HDP'liler tarafından taşınarak ölmelerinin engellendiğini, çatışmalarda halkın canlı kalkan olduğunu söylüyordu.
Hemen Başbakan Davutoğlu "Yalan söylüyor" dedi Demirtaş için.
Ancak bu sefer belki de bir olayla ilgili olarak aynı gün üç kez üst üste açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı, Davutoğlu'nu yalanlarcasına hem Demirtaş'ı doğruladı, hem de Ağrı halkına teşekkür ederken "takdire şayan bir yardım"dan söz ediyordu:
"...teröristlerle çıkan çatışmada yaralanan dört personelimizin, havadan tahliyesi esnasında bölgeye gelen vatandaşlarımızın, yaralı personelimize yardımı takdire şayan bulunmuş, vatandaşlarımızın Türk Askerine olan bağlılığının ve sevgisinin ne denli büyük olduğunu göstermiş, milletimizin birlik ve beraberliğinin güzel bir örneğini teşkil etmiştir."
Ancak anlaşılan Ağrı Valisi Genelkurmay'la aynı görüşte değil. Onun için son açıklamasında askerlere biraz "pek de o kadar abartmayın" der gibiydi:
"Yaralı askerlerimizi çatışma bittikten sonra kendi imkanlarıyla taşımışlardır ancak orada bulunan bazı vatandaşlarımız da buna yardımcı olmuşlardır."
400 yoksa huzur da yok
Aslında bir yandan yaklaşan seçimin, diğer yandan da oy kaybının telaşıyla "müzakere süreci"ni sorumlu tutan "AKP devleti"nde işler giderek karışıyor.
28 Şubat'ta AKP kurmayları HDP heyetiyle Dolmabahçe'de açıklama yapıyor. Üzerinden yaklaşık 20 gün geçtikten sonra Erdoğan yapılanın doğru olmadığını söylüyor, haberi olmadan yapıldığını iddia ettiği açıklamada yer alan İzleme Kurulu'na da şiddetle karşı çıkıyordu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise böyle bir durumdan Erdoğan'ın haberi olduğunu ısrarla söyleyerek neredeyse yalancılıkla suçluyordu.
İktidarın tepesinde süren bu gerilim, Ağrı'daki provakasyondan sonra sanki devletin bütün kademelerine egemen oldu.
Davutoğlu Demirtaş'ı yalanlıyor, arkasından Genelkurmay Başkanlığı Davutoğlu'nu yalanlıyor, Ağrı Valisi de Genelkurmay'ı yalanlıyordu.
Yaşanan süreçte HDP'nin barajı aşmasını engellemeye dönük çabalar olduğuna dair güçlü emareler vardır.
Neyse ki HDP'liler büyük bir soğukkanlılıkla oynanan oyunu tüm Türkiye'ye hem de görüntüleriyle teşhir ettiler. Bir de büyük bir insanlık gösterdiler. Şimdilik iktidarın kendi oyunuyla minderde alta düşmesini sağladılar.
Bu operasyonun sivri ucu da; özellikle Türkiye'nin batısından HDP'ye yönelen oyların yolunu kesme, MHP'ye giden oyları geri getirme amacına dönüktür.
Yaşanan sancı, AKP'nin başkanlık sistemini getirmek için hedeflediği 400 oyu alamayacağının kesin olarak ortaya çıkmasındandır.
Yaşanan sancı, AKP'nin anayasa değişikliğini tek başına referanduma götürmesi için gerekli 330 oyu da almasının neredeyse imkansız olduğunun belirginleşmesindendir.
Yaşanan sancı, HDP'nin barajı aşması halinde AKP'nin tek başına iktidar olamama durumuyla karşı karşıya kalmasındandır.
Yoksa siz hala anlamadınız mı Erdoğan'ın bir ay önce söylediği o cümlenin anlamını:
"400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün."
Açık değil mi?
400 varsa huzur da var.
330 olursa biraz da olsa huzur var.
276'nın az üstü, az huzur demek.
276'nın altı olursa eğer huzurlardan huzur beğen!